Manşet

“Cizre bir direniş destanıdır” (İzlenim)

İzmir Barış Bloku, devlet tarafından katliam yapılan Cizre’ye, katliamı yerinde görmek ve Cizre halkı ile dayanışma amacıyla bir heyet gönderdi. İzmir Barış Bloku heyeti ile birlikte Cizre’ye doğru yola çıktım.

9 günlük sokağa çıkma yasağı ile beraber Cizre’ye giriş çıkışlar da yasaklanmıştı. Sokağa çıkma yasağının kalkmasının ardından giriş çıkışlar açılmış ve Cizre’ye gidiş yolunda hiç bir engelleme ile karşılaşmamız bizi şaşırtmıştı. Çünkü 5 gün önce Cizre’ye gitmek için çıktığımız yolda, Manisa Turgutlu’da aracımız durdurulup, devletin kolluk kuvvetleri tarafından “sudan sebeblerle” engellenerek Cizre’ye gidişimiz ertelenmişti.
Cizre’ye gidiş yolundaki o heyecanımı da belirtmeden geçemeyeceğim. Batıdan yola çıkıp Türkiye Kürdistanına gitmek, TC’nin yaşattıklarına şahitlik etmek, yerinde görücek olmak ve Cizre halkı ile buluşacak olmanın verdiği duygu ve heyecan tarifsizdi.
Cizre girişinde yolda TC’nin kolluk kuvvetleri araçları durdurup kontrol yapıyorlardı. Zırhlı araçlar, tomalar, askerler, uzun namlulu silahları ile özel harekat polisleri girişte “hazır kıta” bekliyorlardı. Bizimde otobüsümüzü durdurduktan sonra araca girip kimlik kontrolü yaptılar. Aracın her tarafını didik didik arayan polisler İzmir Barış Bloku flamalarını açarak üzerinde yazan yazıya kadar baktılar. Flamaların üzerinde yazan “Savaşa hayır” yazısını okuduktan sonra faşist polislerden birinin “burada savaş yok” demesi ilginç olduğu kadar bir anlamıyla da doğruydu. Evet Cizre’de sadece savaş yoktu, katliam da direnişte vardı!
Cizre şehitlerini sonsuzluğa uğurlarken!
DSC00214Hiç bir şeye ulaşamayan faşistler otobüsün geçişine izin vermek zorunda kaldı. Otobüsümüz Cizre otogarına girdikten sonra heyet olarak inerek Cizre. 9 günlük sokağa çıkma yasağı nedeniyle cenazelerini dahi toprağa veremeyen Cizre halkı yasağın kalkmasıyla toplu cenaze töreni düzenledi.
Biz Cizre’ye vardığımızda Cizre halkı akın akın cenazeler için anma törenin yapılacağı alana gidiyordu. Bizi alkışlarla karşılayan halka katılarak onlarla beraber kalabalık bir şekilde alana girdik. Alana girdiğimizde her taraf insan kaynıyordu. Cizre halkı on binlerce kişiyle şehitlerine sahip çıkıyoru. Tahminimce alanda en az 100 bin insan vardı.
Şehitler cenaze araçlarında alana giriş yaparken alkışlar ve “Şehid Namirin” sloganları yeri göğü inletiyordu. Cenazeler tek tek araçtan indirilirken bu kadar çok cenazeyi bir arada görmek gerçekten zor bir durumdu. Hele ki o Kürtçe ağıtlarla beraber katledilen 35 günlük bebek Muhammed’in o küçücük tabutu yürek parçalıyordu.
O küçücük tabut devlet faşizminin resmidir, TC’nin katliamcı olduğunun en büyük göstergesidir. O küçücük tabut düşmana karşı öfkemizi ve kinimizi artırırken devrim mücadelemize olan bağlılığımızı yükseltecektir. Muhammed’e sözümüz olsun; bütün bu katliamların hesabı sorulacak!
Şehitlerin anma törenin yapıldığı alanda hevaller yanıma gelerek güvenlik gerekçesiyle çantama bakmak istediler. Bunu söylerken karşılarındakini kırmamak adına “kusura bakma” demeyi de ihmal etmediler. Bende kesinlikle doğru bir şey yaptıklarını ve anlayışla karşıladığımı belirterek çantamı açtım. Çantayı açar açmaz en önde duran gazetemiz Özgür Gelecek’i gördükten sonra “tamam heval sorun yok” diyerek yanımdan ayrıldılar.
Şehitler için tören yapılmasının ardından cenazeleri toprağa vermek için yürüyüşe geçildi. Yürüyüş sırasında Tayyip Erdoğan’a ve devlete olan öfke sloganlarla haykırıldı. Cizre halkı katilini çok iyi tanıyor ve gösterdiği direniş destanıyla asla yenilmeyeceğini ve boyun eğmeyeceğini herkese gösterdi ve göstermeye de devam edecek.
Cizre halkı yaşadıklarını anlattı
cizre fotoŞehitlerin toprağa verilmesinin ardından Cizre halkı ile sohbet etmeye başladım. 9 gündür vahşete ve katliama uğrayan Cizre halkının yaşadıklarını kendilerinden dinlemek daha bir anlamlıydı. Halkla yaptığım konuşmalarda öncelikle çektikleri sıkıntılardan bahsettiler. Cizre’de sadece ölüm yoktu, 9 günlük sokağa çıkma yasağı ile beraber açlık, susuzluk, sefalet de vardı. Elektrik ve telefon hatlarının kesilmesiyle baraber dünya ile iletişimi kesilen insanlar, devletin vahşetine maruz kalmıştı. Gecesiyle gündüzüyle uyku yoktu insanlara. Nasıl uyuyabilsinler ki? Dışarıda havan topları patlıyor, bütün evler taranıyordu üstüne bir de açlık, susuzluk, karanlık vardı, gözlere bir türlü uyku girmiyordu. İşte böyle bir vahşeti yaşayan insanlar hala dimdik ayaktaydı ve gözlerinden okunuyordu asla teslim olmayacakları.
Konuşmaların devamında son günlerde Türkiye’nin her yerinde Kürtlere yapılan saldırılardan konu açıldı. Ve söyledikleri gerçekten insanı duygulandıran cinstendi. Net bir şekilde, kendilerinin yani Kürtlerin Türk halkı ile hiç bir sorunu olmadığını ve olmayacağını belirttiler. Yapılanların sorumlusu olarak devleti ve Erdoğan’ı gösteren halk, Türkiye Kürdistanında hiç bir zaman hiç bir şekilde bir tane bile Türk’e Türk olduğu için saldırmadıklarını ifade ettiler. Gerçekten Cizre halkının ulaştığı bu bilinç tekdire şayan. Böyle bir katliam ve saldırılar yaşadıklarından sonra bile Türk halkına kin gütmeyerek öfkelerini doğru hedef olan devlete ve Erdoğan’a yöneltiyorlar.
Cizre halkı, özellikle batıdaki insanların Cizre’ye gelerek bu vahşeti görmelerini istediklerini ve kendi evlerinin kapılarının herkese açık olduğunu söylediler. Gerçekten bu sözler Kürt halkının o misafirperverliğinin ve insanca yaklaşımının göstergesidir.
Bütün bu katliamlara karşı Cizre halkının sonuna kadar direneceğini ve sarayın er geç yıkılacağını belirttiler. Belki de Tayyipin başta Cizre olmak üzere Kürtlere bu kadar saldırmasının en büyük nedeni Kürtlerden bu kadar çok korkmasıdır. Ne kadar saldırırsa saldırsın Kürtler Cizre direnişiyle beraber Tayyip Erdoğan’a asla yenilmeyeceklerini gösterdiler.
Halk ile sohbetiğimiz esnasında dağıtılmak üzere soğuk sular geldi. 9 gündür susuzluk çeken Cizreliler, en nihayetinde su almak için bir hareketlenme oluşturdular. Ve beni çok etkileyen aynı zamanda da duygulandıran bir an gerçekleşti. Oradaki insanlar suları aldıktan sonra hepsi tek tek elindeki suları bana ikram etmek istediler. Ben ise halkın çektiği susuzluğu bildiğimden dolayı tek tek tekliflerini geri çevridim. Fakat en sonki ısrarlara dayanamayarak ve onları kırmamak adına bir tane su aldı. O an ki hislerim gerçekten anlatılmaz yaşanır. Duygulandığımı ve dışarıya olmaması için kendimi sıktığım gözyaşlarımın içime doğru aktığını belirtmek isterim.
Cizre’nin Kobanê’den bir farkı yok!
cizre direnişiSonrasında heyetle beraber Cizre sokaklarında gezerek incelemelerde bulunuyoruz. Yurtsever gençliğin direniş mevzilerini görmek gerçekten çok hoş. Siperlerin arkasında yurtsever gençliğin hali hazırda düşman saldırısına karşı beklediğini görüyoruz. Heyetle beraber onlarla tokalaşırken Partizan adına Cizre direnişlerini selamladım sözlü olarak.
Sokaklarda dolaşırken duvardaki yazılamalar arasında Yurtsever Devrimci Gençlik Kadın – Hareketi YDGK-H) imzasının gözüme takılıyor. Kendi kendime düşünerek kadınların bu direnişteki aktif rolünü ve önemini kavrıyorum. YDGK-H imzalı “Cizre bir direniş destanıdır” yazılaması ise her şeyin özeti niteliğinde.
Çatışmaların yoğun yaşandığı Nur Mahallesine girdiğimizde gördüklerimiz karşısında şaşırmamak elde değil. Her yer yakılmış, yıkılmış, evler kurşunlanmış, arabalar, dükkanlar paramparça olmuş. Devlet bütün faşizmiyle Cizre’de katliam, imha ve yıkım gerçekleştirmiş. Açıkcası, Cizre’nin fotoğraflardan görmüş olduğumuz Kobanê’den hiç bir farkı yok. Sokakların her bir tarafında burnumuza yanık kokusu geliyordu. Mahallelilerin anlatımına göre özel harekatçı polislerin hemen hemen hepsi sakallı ve bıyıksız bir şekilde IŞİD çetelerini andırıyorlardı. Ve Cizre’nin Kobanê’den bir farkı olmadığını vurguladılar. İnsanların oturdukları evler delik deşik her taraf taranmışdı. Keskin nişancılar tarafından hareket eden her şeye sadece insan değil, kuşlara bile ateş edilmiş. Bu faşizmin olduğu kadar aynı zaman devletin bu halktan korktuğunun da bir göstergesidir.
İzmir’de yaşayan bir devrimci olarak bu manzaraları gördükten sonra ruh halimin ve düşüncelerimin çok daha değiştiğini söyleyebilirim. Uzakta olduğumuz zaman bu yaşananları bilsek bile buraya gelip görmeden tam olarak anlamış olmuyoruz. Buraya gelip gördükten sonra da düşmana karşı olan öfkem ve kinim çok daha arttı. Devrim mücadelemizi büyütüp bu katliamların hesabını sormak için kendime bir söz verdim.
Heyet olarak akşam olduğunda geri dönüş için otobüsümüze binmeye başladık. Gönül isterdi ki en az bir geceyi Cizre’de geçirmek. Ama İzmir Barış Bloku’nun organizesi gidip, kalmadan dönmek olduğundan mecburen bende otobüse bindim. Fakat Cizre halkını gördükten sonra bir parçamı Cizre’de bırakarak, onların bu direnişiyle birlikte mücadelenin bütün alanlarda büyütülmesi gerektiğini düşünerek geri dönüş yoluna çıktım.

İzmir’den bir Partizan okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu