EkolojiGüncelMakaleler

Ekolojik Yıkımın Son Boyutu; Marmara Denizi Ölüyor!

"Yaşamın her alanında geleceksizlik gün geçtikçe derinleşmeye devam ederken ekolojik yıkım artık doğrudan yaşamımızı tehdit edere noktaya ulaşmış durumda"

Marmara Denizinin yüzeyinde görülen müsilaj(deniz salyası) görüntüleri sosyal medya paylaşımlarıyla ciddi bir kamuoyu yaratırken televizyonlar, gazeteler, bilim insanları, sanatçılar bu gündem çerçevesinde konuşmaya, yazmaya devam ediyor.

Emperyalist-kapitalist sisteminsömürüye dayanan yapısı itibariyle her geçen gün doğal kaynakların yok edilip üretim sürecinde açığa çıkan atıkların doğaya salınımıyla ciddi bir yıkım yarattığı bir gerçek. Bu sürecin sonucu denizde yarattığı etki, geri dönüşü olan ya da olmayan bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Marmara denizinde açığa çıkan deniz salyasının birçok sebebi bulunmakla birlikte emperyalist-kapitalist sistemin bir sonucu olarak ortaya çıktığını ifade etmek gerekir.

Müsilaj(Deniz Salyası) nedir?

Prof. Mustafa Sarı BBC’ye verdiği ropörtajda müsilajı söyle ifade ediyor “Denizdeki biyolojik proseslerin, ilk basamağı olan fitoplankton gruplarının mikro alglerin, mikroskobik bitkiciklerin aşırı çoğalması sonucu, deniz ortamına bıraktıkları salgıdan ibaret.”

Bu canlı gruplarının kendilerini tehlikede hissettikleri süreçlerde savunma sistemi olarak aşırı çoğaldıklarını ve müsilaj salgıladıklarını ifade eden Mustafa Sarı, yüzeye vuran müsilaj tabakasının suyun ısınmasına yol açarken suyun tabanında bulunan canlıların hareket etmesini de engelleyerek ölümüne, yok olmasına yol açacağını ifade ediyor.

Müsilajın 3 tetikleyicisi olduğunu ifade eden Sarı, sıcaklığın ortalamadan yüksek olması, denizin durağanlaşması ve denizdeki azot fosfor yükünün artışının etkili olduğunu ifade ediyor.

Buz dağının görünen yüzü olarak deniz yüzeyine vuran müsilaj felaketine dair hidrobiyolog Levent Artüz birartibir.org’da yapılan söyleşide denizin ara yüzünde 50-100 metre aralığında müsilajın yoğunlaştığını ifade ederken Marmara denizinin bin metre derinliğinde dahi müsilaj bulunduğunu, suyun derinliğini ölçen cihazların ancak 25 metre gösterdiğini, cihazların müsilaj tabakalarının yoğunluğundan dolayı derinliği hesaplayamaz noktaya geldiğini ifade ediyor.

Bu sürecin canlı türlerini açıktan etkileyeceği ifade edilirken Artüz’ün 2007 yılında Müsilajın görülmesiyle birçok canlı türünün bu süreçte yok olduğunu ortama ayak uyduran canlıların daha fazla ürediğini ve kırmızı alglerin buna önek olduğunu ifade ediyor.

Bugün Marmara denizinin derinliklerinde bulunan müsilajın boyutu ve yaratacağı yıkım henüz tespit edilemezken bu durumun kısa vadede değişip değişmeyeceğine yönelik bilim insanları son derece karamsar.

Müsilaj temizlenebilir mi?

Müsilaj’ın doğrudan teknolojik araçlar kullanılarak temizlenmesine dair yapılan açıklamalarda, Haliç’in temizlenmesinde kullanılan yöntemler örnek verilirken bu araçların müsilajı temizleyemeyeceği konusunda bilim insanları hemfikir olmuş durumda.

Emperyalist-kapitalist sistem pandemi karşısında nasıl neo-liberal sağlık sistemini tartışmaya açmadan sadece aşıyı tek çözüm olarak gördüyse bugün müsilaj gerçekliğinde de ekolojik yıkımın nedenlerinden öte çeşitli geçici ve pansuman tedbirler üzerinde duruyor.

Ancak müsilajı ortaya çıkaran koşullar değişmedikçe müsilaj yoğunluğunun azalmayacağı bir gerçek.

Müsilajı oluşturan koşullar yukarıda ifade edilen şekliyle suyun deviniminin azalması, küresel ısınma, denizdeki azot fosfor yükünün artışı olarak belirleniyor.

Marmara denizinin çevresinde bulunan kentlerin atıklarının “Derin Deniz Deşarjı” adı altında denize dökülmesi, Marmara denizinin kıyılarındaki toprakta bulunan azotun fosforun denizle buluşması, deniz bulanıklığının denizde bulunan canlıların fotosentez yapmasının engellemekte, sudaki azot fosfor oranının artışı devasa boyutlara ulaştığından oksijen de giderek azalmaktadır.

Bu da denizde çok sayıda canlı türünün yok olmasına neden olmaktadır.

Yaşadığımız ekolojik yıkım Marmara denizinin ölümü boyutunda tartışılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Talimatı verdim denizlerimizi müsilaj belasından kurtaracağız!” açıklaması Türk hakim sınıflarının nutuk atmaktan öte bir politikası olmadığını gösteriyor. Bugün iktidarın kısa vadede bu krizin görünür yanı olarak yüzeye çıkan müsilajla ilgilendiği görülüyor.

Bununla da ekolojik yıkımın çarpıcı gerçekliği toplumun gündeminden çıkarılmaya çalışılıyor. Elbette bu tutum ekolojik yıkımı engellemeye yönelik köklü çözümleri ifade etmiyor.

Sistemin her geçen gün ekolojik yıkımı derinleştirdiği, devletin yarı-sömürge karakterinin yansıması olarak emperyalist tekellerin çöp yuvası olarak görüldüğümüz bir durumda, Türk hakim sınıflarının bu sorunu kısa vadeli gündemimizden çıkarmak dışında bir çözümle ilgilenmeyeceğini görmek gerekiyor. Marmara denizi çevresinde sanayi atıklarının suyun derinliklerine akıtıldığı bu atıkların bugün yüzeye çıktığı vahim bir tabloyla karşılaşmakla yüz yüzeyiz.

Açık ki yaşam alanlarımıza, ekolojik dengeye, doğamıza sahip çıkmaktan ve bu yaşananlara dur demekten başka bir seçeneğimiz bulunmuyor.

Doğaya sarılmak

Emperyalist-kapitalist sistem, Türkiye-Kürdistan coğrafyasının doğal kaynaklarına göz dikmiş durumda.

Kaz dağlarında İkizdere’de Hasankeyf’te talanın devasa boyutlara ulaştığı ve her geçen gün derinleştiği bir durumdayız. Yapılan HES’ler ve barajlarla bozulan ekolojiye yeni darbeler indirilmeye devam ediliyor. Emperyalist tekellerin geri dönüşüm adı altında çöplerini, atıklarını İskenderun’a, Kocaeli’ye göndermesi, azot yükünü arttırmaya devam ederken tarımı ve ekolojik dengeyi de yapı bozumuna uğratıyor.

Yaşamın her alanında geleceksizlik gün geçtikçe derinleşmeye devam ederken ekolojik yıkım artık doğrudan yaşamımızı tehdit edere noktaya ulaşmış durumda.

Bu anlamda ekolojiyi esasa alan politikalar geliştirmek devrimcilerin sorumluluğunda bulunuyor. Türk hakim sınıflarının neo-liberal politikalarının günü kurtarırken geleceği yıkıma götürdüğünü açık bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. Marmara denizinin bugün ya da yarın yaşamasının tek yolu yaşam alanlarına, doğaya sahip çıkan politikaları devrimci faaliyetin dinamosu olarak ortaya koymaktan geçiyor.

Sorunlarımızın tek çözümünü ekolojik yıkım gerçekleştiren sisteme karşı halk kitlelerini taraf etmek oluşturuyor.

Kaynaklar

https://birartibir.org/ekoloji/1170-cesedin-curumesidir-bu

https://www.gazeteduvar.com.tr/prof-ozturk-deniz-salyasinin-nedeni-atik-sular-haber-1524278

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-57351969

https://t24.com.tr/haber/doc-dr-mustafa-yucel-marmara-yi-koma-halinden-5-6-yilda-cikarabiliriz-denizin-saglikli-hale-gelmesi-10-12-yilda-olur,956659?fbclid=IwAR2sJCMlKOhCqpA6IgvkIIuwhiptEJEOdcscwhL6soNZUw76ddqtY1xkbL0

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu