GüncelMakaleler

GÜNCEL | Irkçılık ve Polis Şiddetinin Tetiklediği ABD’nin Gezi İsyanı!

"Toplumu kutuplaştırarak, sürekli bir gerilim yaratmak böylece tüm sorunların gerçek nedeni olan sistemi aklayarak iktidarını sürdürmek, Trump’un temel yaklaşımı olarak öne çıkıyor"

ABD’de 26 Mayıs günü beyaz bir polisin, George Floyd isimli siyahiyi herkesin gözü önünde katletmesiyle polis şiddeti ve ırkçılığa karşı başlayan isyan, iki haftayı geride bıraktı.

ABD’nin Gezi İsyanı olarak da nitelenebilecek direniş, ABD’nin onlarca şehrinde, yüzbinlerce insanın katıldığı eylemlere ev sahipliği yaparken, eylemler dünyanın pek çok ülkesine de yayılmış durumda. George Floyd’un öldürülmesine yönelik tepki ve eylemler sürer, direniş gerek ABD’de gerekse de dünyada tartışılırken, ABD polisi bir siyahiyi daha katletti.

ABD’nin Atlanta eyaletinde, 13 Haziran günü bir hamburger zinciri olan Wendys şubesi önünde gerçekleşen olayda, arabasında uyuyakalan 27 yaşındaki siyah Amerikalı Rayshard Brooks, polisin şok tabancasını alıp kaçmaya çalıştığı sırada polis tarafında sırtından vuruldu, kaldırıldığı hastanede de yaşamını yitirdi.

George Floyd’un öldürülmesinde rol alan polislerden biri kefaletle serbest bırakılmış, katil polisin cezalandırılması için mücadele edenlerin talepleri karşılanmamışken yaşanan bu yeni cinayet, isyanın üzerine adeta benzin döktü.

Rayshard Brooks’in öldürülmesine tepki gösteren kitleler, cinayetin işlendiği Wendy’s şubesini ateşe verdi, kentin ana arterlerinden Interstate-75 otoyolunu trafiğe kapattı. Gelişen direnişten ve tepkilerin daha fazla büyümesinden duyulan endişeyle Brooks’u vuran polis Garrett Rolfe’nin görevine son verildi, ikinci polis Devin Bronsan da zorunlu izne çıkardı. Atlanta polis müdürü Erika Shields da tepkiler karşısında istifa etti.

Yaşanan bu cinayetle birlikte ABD’de polis şiddeti, katliamları ve ırkçılık, bir kez daha tepkilerin odağına oturdu. ABD’yi sarsan ve dünyanın ezilenleri tarafından büyük bir sempati ve ilgiyle takip edilen, çok sayıda ülkede ve kentteki kitlesel eylemlerle dayanışmanın gösterildiği isyanı tetikleyen tabloya kısaca bir göz atmak faydalı olacaktır.

ABD’de Covid-19 Pandemisinin Hızlandırdığı Yıkım

 

George Floyd’un katledilmesi, ABD’de Covid-19 salgını boyunca iyice derinleşen yoksulluk, işsizlik ve sefalet karşısında büyüyen hoşnutsuzluğun fitilini de ateşlemiş oldu.

Salgınla birlikte milyonlarca emekçi işsiz kaldı, bir o kadar göçmen salgınla birlikte daha düşük ücretle ve kayıtsız çalışmak zorunda bırakıldı. Öne çıkan iki örnek seçmek gerekirse, Los Angeles ve Kaliforniya milyonlarca dolar değerindeki villalarıyla ekranları süslese de, sokaklar salgının ilk aylarından itibaren kirasını ödeyemeyince sokağa atılan binlerce insanla doldu. Los Angeles’te 2019’da yaklaşık 41 bin insan evsizken, yüzde 13,6’lık artışla sayı, iki aylık bir süreçte yaklaşık 67 bini buldu.  Kaliforniya genelinde ise tahminlere göre 150 binden fazla evsiz bulunuyor.

Covid-19 pandemisi sebebiyle can kaybına baktığımızda da siyahların, göçmenlerin ve yoksulların ilk sırda olduğunu görüyoruz. Pandemi nedeniyle işini ilk kaybedenler arasında siyahlar yer alıyor.

İstihdam piyasası hareketlenince en son iş bulanlar da yine siyahlar oluyor. Siyahlar nüfusun yüzde 13’ünü oluşturmasına rağmen pandemi nedeniyle hayatını kaybedenlerin yüzde 23’ü siyah. Elbette bunda siyahların yoksulluk sebebiyle kötü beslenmeden kaynaklı kronik rahatsızlıklara beyazlardan daha fazla yakalanmasında etkisi var.

Ayrıca virüse maruz kalma ihtimali olan işlerde çalışan siyahların oranı beyazlardan fazla. Yine ABD’de, sağlığın bir hak olarak görülmemesi ve sağlık hizmetlerinin kâr amaçlı başlıca sektörlerden biri olması da hastalığın daha çok siyahlarda ve diğer azınlık gruplarda daha fazla görülmesine sebep olmakta.

Özetle; başta siyah ve göçmenler olmak üzere ülkenin yaklaşık yarısı yoksulluk sınırında veya bu seviyeye yakın şartlarda yaşıyor. Sağlığa ulaşım çalışanlar için her geçen gün daha da zor hatta imkânsız bir hal alıyor.

Eylemlerde; eğitime, sağlıksız beslenmeye, temiz suya ulaşımın zorlaşmasına, insanca yaşamaya yetecek asgari düzeyde bir ücret sağlayacak iş imkânlarının azalmasına, giderek artan borçlanma ve salgından yoksulların en ağır şekilde etkilenmesine yönelik tepkiyi görmek mümkün. Covid-19 pandemisi sırasında ekonomik sıkıntıları azaltmak amacıyla Trump tarafından hazırlanan 4 trilyon dolarlık teşvik programından, en çok istifade edenler tıpkı ülkemizde olduğu gibi elbette şirketler oldu. Başka bir deyişle teşvik adeta zengini daha zengin yapmak için kaynak transferi amacıyla kullanıldı.

Floyd’un katledilmesinin ardından sokaklara dökülen pek çok eylemci için ülkedeki gerçek yağma da aslında bu! Bahsini ettiğimiz sosyolojik gerçeğin sağlamasını eylemlere katılanların profilinde de görmek mümkün.

The New York Times’ın(https://www.nytimes.com/2020/06/12/us/george-floyd-white-protesters.html/ One Big Difference About George Floyd Protests: Many White Faces) yaptığı bir araştırmaya göre, Minneapolis’te başlayan ve Washington’da Beyaz Saray’ın önüne kadar uzanan eylemlere katılanlar çoğunlukla gençlerden, beyaz yakalılardan ve eğitim düzeyi yüksek kişilerden oluşuyor.

Bu, ABD’de ekonomik krizin yarattığı tahribatı da gözler önüne seren bir gerçek. Verilere göre, New York’ta düzenlenen eylemlere katılanların yüzde 61’i, Washington’daki gösterilere katılanların yüzde 65’i; Los Angeles eylemlerine katılanların ise 53’ü beyazlardan oluşuyor.

Yine bu araştırmaya göre, eylemlere katılanların en az dörtte üçü 34 yaşın altında. Beyaz eylemcilerin yüzde 82’sinin, siyah protestocuların ise yüzde 67’sinin üniversite diploması bulunuyor. Yapılan araştırma, ırkçılık ve polis şiddetinin yanı sıra ABD Başkanı Donald Trump’a duyulan öfke ve tepkinin eylemcilerin ortak noktası olduğunu gösteriyor.

Eylemlere katılan beyazların yüzde 45’i ve siyahların yüzde 32’si eylemlere katılma motivasyonu olarak Trump’ı işaret ediyor. Söz konusu araştırmanın sonuçları, Gezi İsyanı’nda Erdoğan’ın pozisyonu ile Trump’ın bugünkü durumu arasında çok çarpıcı bir benzerlik olduğuna işaret ediyor.

Her iki durumda da bahsi geçen liderler, sistemi temsil eden, nefretin yoğunlaştığı figürler olarak öne çıkıyor.

Trump Kutuplaştırma Politikasına Sarılıyor

Eylemlerin başladığı ilk günden itibaren eylemcileri kışkıştan, onlara hakaret eden bir dil kullanan ve tehdit eden Trump’un tutumu da Gezi İsyanı’nda, “yüzde 50’yi zor tutuyorum” diyen R.T. Erdoğan’ın tavrına benziyor.

Trump, başkent Washington, New York, Los Angeles, Chicago, Miami, Detroit ve Philadelphia dâhil olmak üzere 40 şehirde sokağa çıkma yasağı ilan ederken, Teksas ve Virginia eyaletlerinin valileri ise acil durum ilan etti. Trump en az 23 kentte de Ulusal Muhafızları sokağa çıkardı, eylemlerde de polis, 5 bine yakın insanı gözaltına aldı.

Öte yandan Trump, Adalet Bakanlığı’nı da harekete geçirmiş bulunuyor. Bakanlık, protestolarla ilgili federal yasaları ihlal suçlamasından çok sayıda dava açmış durumda. Suçlamalar FBI ve Ulusal Muhafızların hava araçlarına lazer ışığı tutmaktan karakol yakmaya ve “güvenlik gücü komutanı” rolü yapmaya dek geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

Başkanlık seçimlerinin yaklaşmakta olduğu konjonktürde Trump’un, tabanını konsolide etmek için ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir dil kullanmaya devam edeceği anlaşılıyor. Trump’un politikası,  hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlamalar, ayrımcı politikalar ve giderek kötüleşen ekonomik tabloya karşı gelişen öfkeyi bir kimlik siyasetine dönüştürmek. Böylece yoksul beyazlarla yine onlarla aynı kaderi paylaşan yoksul siyahları birbirine düşürmeyi hedefliyor.

Toplumu kutuplaştırarak, sürekli bir gerilim yaratmak böylece tüm sorunların gerçek nedeni olan sistemi aklayarak iktidarını sürdürmek, Trump’un temel yaklaşımı olarak öne çıkıyor. Demokratların başkan adayı Biden ise, biz de Kılıçdaroğlu’na benzer şekilde, seçimlerde daha ılımlı ve kucaklayıcı bir dil kullanarak Trump karşısında avantaj sağlamaya çalışıyor.

Başka bir deyişle demokratlar, sistemin dışına çıkma emareleri gösteren kitlelerin öfkesini düzenin içine çeken ikinci bir kulvar olarak işlev görüyor.

ABD’de yaşanan ve giderek derinleşen ekonomik krizin, işsizliği büyüteceği, yoksulluğu katlayacağı çok açık. Bu tablo, ezilenlerin daha büyük bir öfke ve tepkiyi açığa çıkaracağına işaret ediyor.

Kısa sürede İngiltere’den Kanada’ya, Fransa’dan Almanya’ya, emekçilerin kendi sorun ve talepleriyle yoğrulan tepkiler daha büyük bir kasırganın habercisi. Hali hazırda Lübnan’da, Irak’ta ve Sudan’da güçlü bir şekilde devam eden direniş, dünyanın ezilenlerinin yaşadıkları korkunç sömürü karşısındaki “artık yeter” haykırışlarının daha da büyüyeceğini gösteriyor!

Yerküre, baldırı çıplakların yeni bir isyan silsilesine ev sahipliği yapmaya aday görünüyor!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu