GüncelKadınMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | İktidarın Hiçbir Gaspını Kabul Etmiyoruz! Daha Fazlasını Alacağız!

"Bulunduğumuz yere ayaklarımızı sımsıkı basarak bir milim dahi geri adım atmamak değil, aksine hep ileri doğru attığımız adımlarla yürünebilecek uzun bir yoldur. Direnerek tarihe not düşmek de önemlidir, ama kazanmak için yürümek zorunluluktur"

Orta ve Doğu Avrupa tarihi ve Holokost konusunda uzmanlaşmış Amerikalı yazar ve tarihçi Profesör Timothy Synder’ın faşizm koşullarına göre nasıl yaşanması gerektiğini anlattığı öğütlerinin ilk maddesinde “Otoriterliğin gücünün büyük bir kısmı bizim ona kazandırdığımız bir güçtür: Şimdilerde yaşadığımıza benzer zamanlarda, baskıcı bir hükümetin uygulamaları yüzünden zarar görmekten çekinen insanlar o hükümetin kendilerinden daha neler isteyebileceğini düşünürler. Hükümet bunları talep etmeyi henüz aklına getirmemiş olabileceği veya göze alamadığı halde, insanlar kendilerine uygulanacağını hayal ettikleri baskıya göre hareket etmeye başlarlar. Öngörüye bağlı itaat, hükümete halka daha fazla ne yapılabileceğini işaret eder ve özgürlüğün kaybını hızlandırır” diyor.

Synder’ın bahsini ettiği hayatta kalmak üzere geliştirilen “öngörüye bağlı itaat” ile mücadele hattını belirlemek üzere faşizmin hamlelerine yönelik öngörüde-analizlerde bulunmak arasında elbette önemli ve nitel bir fark bulunuyor.

Üstelik ikinci seçenekte sadece gelecekteki saldırılara karşı önlem almayı değil, bugünden faşizmin saldırılarına karşı koymalarını, bir adım daha giderek daha fazlasını alma mücadelesini içeriyor. Kadın ve LGBTİ+ mücadelesinden bu noktada herkesin öğrenmesi gereken noktalar mevcut.

Bunun en bariz ve somut örneği İstanbul Sözleşmesi’nden (artık Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile iptal edilmiş olsa da) çekilinmesine yönelik ilk tartışmaların açılmasının hemen ardından kadın ve LGBTİ+’lar, İstanbul Sözleşmesi’ni savunan bir hatta kurmadılar barikatlarını, aksine sözleşmenin uygulanması üzerinden önemli bir basınç geliştirdiler. Çünkü mücadele, bulunduğumuz yere ayaklarımızı sımsıkı basarak bir milim dahi geri adım atmamak değil, aksine hep ileri doğru attığımız adımlarla yürünebilecek uzun bir yoldur. Direnerek tarihe not düşmek de önemlidir, ama kazanmak için yürümek zorunluluktur.

İşte tam da aynı nedenle bugün İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesini sadece protesto etmiyor, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik erkek/devlet şiddetine karşı uygulandığı durumda önemli bir kazanım olan sözleşmenin iptalini KABUL ETMİYORUZ!

İstanbul Sözleşmesi öylesine uygulanmayan bir sözleşmeydi ki, Türkiye’nin çekilmesi tartışması yapılıncaya kadar, kadınların önemli bir kısmı bu sözleşmeden haberi dahi yoktu. Her gün sistemli bir şekilde şiddete uğrayan, şiddet tehdidi altında hayatta kalmaya çalışan kadınlar dahi, yaşamlarını koruması gereken, erkek şiddetine karşı elimizde önemli bir araç olması gereken İstanbul Sözleşmesi’nin adını dahi duymamıştı. Ama dün sözleşmenin kaldırılmaması için değil, uygulanması için yüz binlerce kadını içine alan bir hareket ortaya çıkmışken, bugün de aynı şekilde iptali kabul etmeyen, bunu bulunduğu her yerde dile getiren önemli bir kadın kitlesi mevcut. Faşizm bizden sadece bir şeyler gasp etmiyor, gasp ettiği her şeyin yerine kadın hareketinin gücü ve etkinliği oranında bir bilinç de yaratıyor!

8 Mart’ın polisin kimi alanlardaki saldırılarına, kadınlara İstanbul-Taksim’i kapatma çabasına, gözaltı-tutuklanma-ev hapsi tehdidine karşın binlerce kadının sokaklarda olmasının bir açıklaması da bu değil midir?

Ancak faşizmin bu noktada durmayacağını bizler biliyoruz. Nitekim AKP kongresinde konuşan AKP Genel Başkanı R.T.Erdoğan da yaptığı konuşmada, kadınları bundan sonra daha fazla ekonomik ve sosyal yaşamdan yani kamusal alandan özel alanlara itmeye çalışacaklarının sözünü verdi. Kadınların haklarını kağıtlarda (sözleşme) değil, vicdanlarda koruyacaklarını söyleyen Erdoğan, nefes alıp vermemizin onların insafında olduğunu bir de böyle açıktan ifade etti.

Dahası, Erdoğan bir veya iki çocuklu çekirdek aile yapısından ve 30’lu yaşlarında hiç evlenmemiş birey sayısındaki artıştan da memnuniyetsizliğini ifade ederek, önümüzdeki süreçte kadınların daha fazla eve kapatılacağına dair açık açık konuştu: “Ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı ailelerde, şayet yakında ikamet eden bir aile büyüğü yoksa, çocuklar evdeki veya kreşteki bakıcılar tarafından yetiştiriliyor. Sadece ve sadece aile içinde kazanılabilecek değerlerin, ücreti mukabili alınan hizmetler yoluyla ikame edilemeyeceği açıktır” diyerek ücretli bir işte çalışan kadınlardan rahatsız olduğunu dile getirdi.

Yani kısacası,  yaşam hakkımızın erkeklerin vicdanına bırakılmasından ekonomik bağımsızlığımıza göz dikilmesine, üç-beş çocuk ve zorla evlendirilmeye, faşizm yeni hamlelerle yakamızda olmaya devam edecek. Buna karşılık hep bir adım ötesini hedefleyerek mücadele etmek de biz kadın ve LGBTİ+’ların omuzlarında olacak.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu