GüncelMakaleler

SENTEZ | Dağlık Karabağ Ve Güney Kafkasya’da Derinleşen Çelişkiler!

Ermeni egemen sınıfları da kendi sınıfsal çıkarları uğruna Karabağ halkının kaderini emperyalistlerin bölgesel çıkarına feda etmiştir.

Türk devletinin, yayılmacı hayallerinin bir ürünü olarak desteklediği ve içinde yer aldığı, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ne yönelik işgal ve ilhak saldırısı, 10 Kasım tarihinde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in imzaladığı bir anlaşmayla en azından şimdilik son buldu.

Yapılan bu anlaşma ile Kafkasya’da yaşayan halkların yaşadıkları trajedi ve acıların son bulması bir yana, bölgedeki gelişmelere paralel olarak, derinleşen emperyalistler arası çelişkiler hesaba katıldığında, katmerleşerek büyüyeceğini şimdiden öngörmek gerekir.

Varılan bu anlaşma bölgedeki sorunları çözmemiş, bilakis derinleştirmiştir.

Öncelikle şu gerçeği vurgulamakta fayda var; Dağlık Karabağ Bölgesi Ermeni nüfusun yoğun yaşadığı bir bölgedir ve hem Sovyet döneminde hem de Sovyetler’in dağılmasından sonra Özerk- “Bağımsız” statüsünü korumuştur. Bundandır ki, Dağlık Karabağ’ın statüsünün ne olacağına karar verecek olan da burada yaşayanlar olacaktır.

Bu açıdan Karabağ’da yaşanan savaş, iki ülke arasında yaşanan savaştan çok Dağlık Karabağ’ın kendi kaderini tayin hakkına yönelik saldırı ve gaspa karşı, orada yaşayan halkın kendi topraklarını savunma savaşıydı.

Fakat Türk devletinin desteği ile başlatılan son saldırılarda bu durum karartılarak, gerçekler ters yüz edilmiştir. Karabağ’da savaşı başlatan ve Ermeni halkının kazanılmış haklarını gaspa yönelen taraf, öncelikle Azerbaycan ve onun koltuk değneği konumundaki Türk devletidir.

Son varılan anlaşma ile komünistlerin tavrı, öncelikle Karabağ halkının Özgürce Ayrılma Hakkı’nı kullanması yönünde olmalı ve bu hakkın gaspına karşı durma şeklinde gelişmelidir.

10 Kasım’da Rusya’nın devreye girmesi ile Ermenistan devletinin de imzalamak zorunda kaldığı dokuz maddelik anlaşma, Ermenistan açısından teslimiyet anlaşmasıdır. Burada bir kez daha şunu görüyoruz ki, hangi milletin burjuvazisi olursa olsun burjuvazi, emperyalistlerin veya kendinden daha donanımlı bir gücün karşısında direnme kararlılığında değildir.

Ermeni egemen sınıfları da kendi sınıfsal çıkarları uğruna Karabağ halkının kaderini emperyalistlerin bölgesel çıkarına feda etmiştir.

Bu açıdan varılan anlaşmaya karşı, en sert tepki yine Ermeni halkından gelmiş ve öfkesini öncelikle hükümette olan Nikol Paşinyan ve onun partisine yöneltmiştir.

Dağlık Karabağ bölgesinde veya buranın başkenti Spanagert’te bazı gruplar yapılan anlaşmayı tanımayarak silah bırakmayı reddetmiştir. Bu da şunu gösteriyor ki her ne kadar Ermenistan devleti teslimiyet anlaşması imzalamış olsa da Ermeni halkı Dağlık Karabağ’ın özgürlüğü için savaşmaya devam edecektir.

Güçler dengesi hesaba katıldığında, Azerbaycan’ın hem ekonomik hem de askeri olarak daha fazla olanak ve imkâna sahip olduğu biliniyor. Bunun yanında Türk ve İsrail devletlerinin Azerbaycan’a sunduğu teknik ve askeri destek de hesaba katıldığında, var olan orantısızlık büyümektedir. Türk devleti hem Afrin ve Serekaniye’den bölgeye binlerce çete taşımış hem de başta İHA ve SİHA olmak üzere teknik destek sunmuştur.

Keza Ermenistan’ın İHA ve SİHA’lara karşı geliştirmiş olduğu tekniğe karşı, İsrail de bu araçların yazılımlarını güncelleyerek ve belli periyotlarla değiştirerek yazılım desteğinde bulunmuştur.

Ermeni ordusu savaş içinde gelişen bir ordu değildir. Doğal olarak savaş teknolojisinin gelişimine paralel yürütülen savaşa bir yabancılığı vardır. Benzer durum Azerbaycan için de geçerlidir.

Fakat bu savaşın yürütülmesinde, çetelerin yanında Türk devleti Azerbaycan ordusuna komuta desteği de sunmuştur. Türk devletinin gerilla karşında teknolojiye dayalı bir tarz yarattığı aşikârdır. Bu açıdan Azerbaycan ordusu gerilla karşısında deneyimli bir gücün aktif ve etkin desteğini arkalayarak bu savaşa girişmiştir.

Ermenistan’ın bu savaşta avantajlı olduğu konu ise, haklı olması ve hem içeride hem de uluslararası kamuoyunda, halklar nezdinde büyük bir desteğe sahip olmasıdır. Keza Ermenistan devleti, Türk devletinin savaş tecrübesine karşın, ona karşı mücadele eden özellikle Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin tecrübelerinden faydalanabilirdi.

Ermenistan devleti, devlet olmanın kibriyle, kendini öğrenmeye kapattığından, yürütülen savaşın mahiyetini anlamakta zorlanmıştır. Ermenistan devleti, Azerbaycan’ın teknik ve sayı üstünlüğüne karşı, kısmi direniş örgütleyerek esasta çözümü, sınıfsal karakterine uygun olarak emperyalist merkezlerde aramıştır.

Ermeni halkının, yapılan teslimiyet anlaşmasından hemen sonra, efsanevi komutan Monte Melkonyan’ın posterlerini taşıması tesadüfî değildir. Ermeni halkının gönlünde Ermeni devrimcilerinin ayrı bir yeri vardır.

Tarih boyunca Ermeni halkının uğradığı katliam ve soykırıma karşı, halk hemen yanı başında devrimcileri bulmuştur. Ermeni devrimcileri halkın savunulmasında, canlarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir.

Kafkaslar’da Emperyalist Rekabet Bitmeyecektir!

Karabağ’a yönelik işgal ve ilhak saldırısının bir de emperyalist yüzü vardır. Varılan anlaşmaya bakılarak Rusya’nın kendi arka bahçesindeki pozisyonunu pekiştirdiği yönlü değerlendirme yapmak için henüz çok erkendir.

Varılan anlaşmadan doğru, Rusya’nın belli avantajlar sağladığı doğrudur. Rusya, kendi arka bahçesi olarak gördüğü Güney Kafkasya’da, rakip emperyalist güçlerin güç kazanmasının önüne geçmek için elinden geleni yapacaktır. Fakat bununla birlikte, bir bütün Kafkasya coğrafyası emperyalistlerin “yeni” kapışma alanı durumundadır.

Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika’dan sonra Kafkaslar’da da sular kaynama derecesine ulaşmış bulunuyor.

Karabağ’daki işgal ve ilhak saldırısının perde arkasında birden fazla hesap vardır. Bilinen senaryoların başında, ABD ve İsrail’in başını çektiği ve İran’ı kuşatma stratejisinin bir parçası olarak, Azerilerin önünü açtığı ve hem Ermenistan üzerinden Rusya’yı sıkıştırmak hem de İran’ı Kafkaslar üzerinden de kuşatarak, buradaki Azeri nüfusunu İran karşıtı bir pozisyonda yedeklemek isteği vardır.

İran’ı da tetikleyecek ve içine çekecek bir savaşın fitilini ateşlemek istemişlerdir. Şimdilik, bu senaryo tutmamıştır.

Diğer taraftan Rusya da kendi çeperini sağlam tutmak için, Ermenistan üzerinden Azerbaycan’daki varlığını pekiştirmek ve bölgenin egemen gücü olarak otoritesini tesis etmek istemektedir.

Bunun için ABD ve Avrupalı emperyalist güçlerle daha sıkı ilişki geliştirmek isteyen Paşinyan hükümetine ayar vermek, “gerçek” efendinin kendisi olduğunu göstermek istemiştir. Savaşın belli bir aşamasına kadar, Rusya’nın izler pozisyonda kalması, her iki tarafın da en kritik olduğu bir aşamada devreye girmesi bunu göstermektedir.

Rusya günün sonunda, askeri olarak Azerbaycan ve Ermenistan üzerindeki askeri hâkimiyetini artırmasının yanında fiili olarak da İran’la sınır komşusu olmuş durumdadır. Bu diğer emperyalist güçlerin İran üzerindeki hesaplarını zorlaştıran bir faktör olmuştur.

Son anlaşma ile Rusya, mevcut pozisyonunu iki ülke şahsında pekiştirmiş gibi görünüyor. Fakat çelişkilerin derinleşmesine koşut olarak, dengelerin akışkan bir hal alacağını bugünden öngörmek mümkündür.

Başta ABD ve Rusya’nın rakibi durumunda olan, diğer emperyalist güçler Kafkasya’da tek “aktör”ün Rusya olmasına rıza göstermeyeceklerdir. Kafkaslar’da birden fazla kırılmaya hazır fay hattı bulunmaktadır.

Karabağ’ın işgal edilmesinde, başkanlık seçimleri dolayısıyla fazla müdahil olamayan ABD emperyalizmi, faşist Türk devletine çok fazla bel bağlamak durumunda kalmıştır.

Türk devleti, emperyalizmin jandarmalığı rolünü askeri olarak oynasa da masada Rusya tarafından muhatap alınmamış ve pazarlığın dışında bırakılmıştır. Keza Türk devleti de kendisine verilen kadarına razı bırakılmıştır. Bütün Karabağ’ı işgal etme ve tarihsel olarak Ermeni soykırımını tamamlama hayalleri suya düşmüştür.

Gerek Kuzey Afrika’da olsun gerek Ortadoğu gerekse Balkanlar’da olsun bütün bu bölge halklarının kaderi Kafkas halklarının kaderiyle ortaklaşmıştır. Domino taşlarının dizilimi misali bütün bu alanlardaki çelişkiler birbirini tetikler mahiyettedir.

Faşist Türk devleti, elinde bulundurduğu askeri güce dayanarak, bütün bu bölge halklarının başına bela olmuştur. İçeride rıza üretmekte zorlanan AKP-MHP faşist kliği, çareyi Türk halkının beynine şovenizm zehrini pompalamakta bulmaktadır.

Tüm bu bölgeler açısından Türk devletini yıkmadan, onu tarihin çöplüğüne yollamadan halklar rahat nefes alamayacaktır.

Halklar arasında dayanışma ve ortak mücadele, her zamankinden daha fazla ihtiyaç haline gelmiştir. Halkların özgürlüğü ve kurtuluşu, emperyalizme ve onun bu bölgelerdeki uzantıları olan gerici faşist devletlere karşı birlikte direnerek, savaşarak elde edilebilir.

Nubar Ozanyan, nasıl ki Ortadoğu’da, Karabağ’da silah elde enternasyonalizmin bayrağını yükseklerde dalgalandırdıysa, bugün de halkların ihtiyacı olan Nubar Ozanyan gibi komutanlar öncülüğünde savaşmalarıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu